17 Temmuz 2013 Çarşamba

Bozcaada


Bozcaada’yı özlemişken ve bu yaz şu ana dek gidememişken onun hakkında bir şeyler yazma isteği uyandı içimde. Orada geçirdiğim zamanlar çok güzel ve mutlu oldu benim için. Adalı olanlara hep imrenmişimdir. Bozcaada heyecanı Geyikli tabelasıyla başlar. Bu heyecan ayrılma zamanı dönüş vapurunda hüzne dönüşür. Sessiz, sakin, nezih, farklı, serin zaman geçirmekten hoşlananlar için ideal. Adanın meşhurları: Dondurmalı İrmik Helvası, Üzüm Şarabı, Ayazma Plajı, Ata Demirer, Likörle ikram edilen Türk Kahvesi, Ada Rüzgarı, Gelincik Şerbeti...


Bozcaada serinliğiyle diğer tatil yörelerinden farkını gösterir hemen. Akşam hırkanız, pantolonunuz olmadan zor gezersiniz. Limana bakan çay bahçelerinde kahve içmek ayrı bir keyiftir bu serin akşamlarda.


Bozcaadanın tek kitapçısı, kendine özgü görüntüsüyle tam bir ada kitapçısıdır. Kapısında "Bazen Kapalıdır" yazar. Kitabın yanı sıra özgün süs eşyaları da satılmaktadır. Benim oradan aldığım en sevdiğim Bozcaada resimli kitap ayracıdır. 


“Ata Demirer’i bu sene yine görücez” dediğimde “Yok canım, bu sene de denk gelmez artık” diyenlere inat adada her sene önüme çıkan Ata Demirer ve eşi, “Eyvah Eyvah” filminde yaşıyor izlenimi yaratır her seferinde..Hikaye orda devam edip durmaktadır sanki..

Dondurmalı İrmik Helvası, orada tanıdığım ve vazgeçemediğim, başka şehirlerde arayıp bulamadığım bir tatlı. Sezon öncesi giderseniz bulamazsınız..Belirli mekanlarda gerçekten güzel yapılıyor..

Ayazma Plajı; denize girme keyfinin en güzel çıkartıldığı yerdir bana göre. Temizliği, serinliği, rengi bir başkadır. Plajda her yaz gezerek acur ve beze satan adamı unutmamak gerekir. O da plajın vazgeçilmezlerindendir.


Bozcaada’da naylon poşet kullanılmamaktadır. Kesekağıtları ve kağıt çantalar kullanılır tüm market ve dükkanlarda..Bu güzel uygulama keşke tüm şehirlerimizde kural haline gelse..


En yakın zamanda, zamanın bir başka aktığı Bozcaada'ya kavuşabilme ümidiyle..

28 Haziran 2013 Cuma

Hayata Direnmek!

Direnmek; Türk Dil Kurumu sözlüğünde şöyle tanımlanmış; “Herhangi bir düşüncede, bir istekte veya bir durumda ayak diremek, inat etmek, ısrar etmek, taannüt etmek.”
Direnmek, pek çok kişinin hayatında hiçbir şey ifade etmeyen bir kelime. Bu kişiler önlerine ne gelirse onu yapmayı görev bilmişlerdir. Öyle mutlu olduklarını sanmışlar, sorgulamamışlar, eleştirmemişler hatta düşünmemişlerdir.
Direnmek, ne güzel kelime! Ne güzel bir eylem! Körü körüne değil, haklı olduğuna inanılan bir durum için güzeldir direnmek. Haksızlıkların üstesinden gelmek için, daha mutlu, eşit ve özgür bir yaşam için direnmek…Son zamanlarda sıkça yaptığımız bir şey…


Ne Zaman Ölür İnsan?











Bir insan ne zaman ölür? Bunu düşündüm bugün…
Ne zaman? Biri kalbinden silip hayatından çıkardığında mı? Kişi kendini hayattan soyutlayıp, kendi kabuğuna çekildiğinde mi? Düşler, umutlar, hayallar bittiğinde mi? Hastane raporunda “öldü” tanısı konduğunda mı? Onu sevenler, düşünenler öldüğünde mi? Yeryüzünde seni tanıyan, ismini hatırlayan kimse kalmadığında mı? Bilmiyorum..



Ölüm bu kadar gerçekken şu an hayatta rüyadayızdır belki de..

30 Mart 2013 Cumartesi

Baharın Gelişi, Dedemin Gidişi..


Bahar, kışın bizden çaldıklarıyla beraber eksik geldi bu sene. Güneş yüzünü nihayet gösterip gülümsedi. Örümcek ağlarını parlattı, selamlaştık. Çiçekler güneşe çevirdi yüzünü, otlar, çimenler neşelendi. Her şey renge büründü birden. Evler, arabalar, kaldırım taşları, direkler, insanlar..Hava tertemizdi, rüzgarla güneşin buluşmasını kutladı sessizce..Bu sessizliğe nokta koydu kuş sesleri, minik cıvıltılarla. Cıvıltılar eşliğinde tertemiz havadan uzun bir nefes aldım. Şimdi yenilenme mevsimiydi, hayat böyle akıp gidecekti biz olsak da olmasak da. Olup olmamanın ötesinde biz yoksak zaten anlamı da yoktu tüm bunların..
Mevsimlerin döngüsü de böyleydi Hayat Bilgisi dersinde; İlkbahar, Yaz, Sonbahar, Kış..Her şeyin başlangıcıydı ilkbahar, sonu da kış..Şimdi devam eden bu mevsim döngüsünde onsuz ama yine de eksilen değil, bir şeyler katarak yaşamaya devam..İçimizde hüzünle, bahara neşelenerek..