22 Eylül 2014 Pazartesi

Yunan Adaları'nda Gezmek...

   Çok istediğim bir geziyi nihayet gerçekleştirdim. Gemiyle Yunan Adaları’nı gezdik. İlk başta gemiyle yolculuk yapma konusunda endişelerim vardı fakat bu yolculuk sırasında gemiyle yolculuğun ne kadar keyifli olduğunu keşfettim. Yolculuğumuz Çeşme’de başladı. Çeşme limanından Pazar günü saat 17.00’de hareket ettik. Gemi hareket etmeden hemen önce tatbikat yapıldı. Gemimizin hareket etmesinden sonra en üst katta,  5 çayı servisi yapıldı. Dans gösterisini izleyerek çaylarımızı içtik. Gemiyi tanımak için 5 çayından sonra gemide dolaştık. Toplam 7 kattan oluşuyor. Ne ararsanız bulabileceğiniz, hangi aktiviteyi isterseniz yapabileceğiniz küçük bir şehir adeta.. Gemide ilk akşam yemek sonrası harika bir konser verildi. Programın adı: İki Yakanın Şarkıları’ydı. Mükemmel bir orkestra ve solistler vardı. Ülkemizde Türkçeleştirilen Yunan şarkıları söylendi. Çok keyifli bir konserdi. Geç vakte kadar eğlendik. Sabah 8’de Rodos Adası’na inecektik. Bu nedenle 7’de kalkıp kahvaltımızı yaptık. Geminin çıkış kapıları açılır açılmaz kendimizi Rodos’a attık. Rehber ve tur kullanmadan kendimiz gezmeyi tercih ettik bu tur boyunca. Rodos şehri, eski şehir ve yeni şehir olarak ikiye ayrılıyor. Eski şehirde tarihi bir atmosferde, surların içerisinde gezerek başladık günümüze. Bu bölümde turistlere yönelik mağazalar, tarihi binalar ve kale yer alıyor. Her şey Ortaçağ etkisi altında korunmuş. Sabah erken saat olduğu için dükkanlar yeni yeni açılıyordu. Tapınak Şövalyelerinin inşa ettiği müze haline getirilmiş kaleyi gezdik. Çok güzel bir müzeydi. Günümüzden Ortaçağ’a geçtiğimiz bir yolculuk gibiydi bu atmosferde dolaşmak. Kaleden çıkınca mağazaları dolaştık biraz ve canımız kahve içmek istedi. Yunanlıların Greek Coffee’sini çok merak ediyordum doğrusu. Hemen kendimize bir Greek Coffee söyledik(yani Türk Kahvesi). Kocaman bir fincanda geldi ve köpüğü az olmasına rağmen tadı güzeldi. Büyük porsiyon olması hoşumuza gitti :)
                                                                                                                          

      Kahve molasından sonra Rodos’un eski sokaklarında dolaşmaya devam ettik. Hatta Türk bir esnaf kadınla tanıştık. Sohbet ettik uzun uzun. Çok fazla yaşayan Türk varmış adada. Bize gezebileceğimiz yerler hakkında tavsiyede bulundu. Öğle yemeğinden sonra Lindos’a gitmeye karar verdik. Otobüs yolculuğuyla gidecektik. Otobüs saatini beklerken yeni şehirde dolaştık. Eski şehirden tamamen farklı, büyük markaların olduğu mağazalar, sayısız mağaza, cafe, restaurant, şirket, hastaneler bulunan koca bir mahalle. Özelikle sadece şemsiye satan mağazalar çok ilginç geldi. Bu şekilde 5-6 mağaza gördüm en azından. Renk renk, biçim biçim, boy boy şemsiyeler..


       
     


      Maalesef Lindos yolunun 1,5 saat sürdüğünü bilmiyorduk. Yine de çok hoş bir yolculuk oldu. Rodos bitki örtüsü, mimarisi ve yaşam biçimleri hakkında oldukça fikir edindim. Lindos çok hoş bir yer. Manzarası harika. Denizi de çok güzelmiş fakat bizim zamanımız olmadığı için giremedik. Daracık sokaklarında dolaştık. Manzaranın keyfine vardık. 







           Tekrar 1,5 saat süren yolculuğumuzdan sonra merkeze vardık. Gün batımı eşliğinde yel değirmenlerini gezdik. Sahilde dolaştık. Zamanımız kalmadığı için Kelebekler Vadisi’ne gidemedik ne yazık ki (bir dahaki sefere artık)..

        Akşam 8’de gemimiz tekrar hareket etti. Yemek sonrası terasta manzara eşliğinde kahve içerek geçirdik geceyi.
          Salı günü Mykonos Adası’na indik. Kahvaltı sonrası gemiden ayrıldık. Gemimizin bizi bıraktığı yer şehir merkezine mesafeli olduğu için merkeze yürüyerek gittik. Sabah erken olduğu için cafeler, mağazalar kimisi açılmamış, kimisi yeni açılıyordu. Mykonos’un en güzel yeri sokakları. Labirent şeklinde bembeyaz evlerin çevresinden dolaşan daracık sokaklar. Duyduğuma göre bu sokaklarda kaybolmak meşhurmuş. Biz neyse ki kaybolmadan tamamlayabildik :)





     Venedik’e benzetilen bir sokağı var. Dışarıdan denizin evlerin-cafelerin duvarlarına vurduğu bir yer. Küçük Venedik deniyor buraya. Gün batımını buradan seyretmek çok popülermiş. Yel değirmenleri yine bu adada da göze çarpıyor. Birkaç tur attık daracık sokaklarda, her girişte farklı bir sokakta buluyorsunuz kendinizi. İlginç bir mimari..İşte şu yerli kadınlar sohbet ediyorlardı, pek hoşuma gitti. Ne konuşuyorlar çok merak ettim doğrusu…



 

          

         Bir ara labirentlerden biri bizi Adanın en yüksek yerlerine çıkardı. Her bir adımda manzara değişiyor. Evlerin arasından çıkıp kuş bakışı bir manzaraya ulaştık. Buradan adayı tepeden izleme fırsatımız oldu.





           Öğle saatlerinde meşhur plaj Super Paradice’a gitmeye karar verdik. Atladık bir dolmuşa, 15-20 dak. Mesafedeki plaja gittik. Adanın merkezinden ayrılınca çok çorak bir mimari var. Dağlık ve kayalık bir manzara hakim..

             Super Paradice büyük bir plaj. Kumu çok güzel. Alışveriş yapmak için bir dükkanı ve restaurantı var. Ben su çok soğuk olduğu için denize girmedim. Güneşlendim ve kitap okudum. 




          Plaj dönüşü Mykonos’ta çok tavsiye edilen bir restaurant olan Niko’nun Yeri’ne gittik. Deniz ürünlerini seçtik. Bu kadar tavsiye edilmesine rağmen yemeklerini hiç beğenmedik. Üstelik müzik olmaması ayrı bir negatiflik yarattı. Mykonos’taki restaurantlarda hiç müzik çalmıyor. İsimleri taverna olmasına rağmen, bizim beklediğimiz bir taverna eğlencesi, bir sirtaki gösterisi, o da olmadı Yunan müzikleri çalan bir yer göremedik :(



           Zorba adlı bir mekan keşfettik. Sahibi fotoğrafta gördüğünüz kişi. İsmi Zorba'ymış. Çok beğendiğim bir kitap olan Zorba'yı okuyup okumadığını sordum. Malesef okumamış...(Hayal kırıklığına uğramadım desem yalan olur. Yunanlılar bu meşhur kitabı bilmiyor)

       Yemek sonrası, balayını orada geçiren arkadaşlarımızla buluştuk. Onlarla tekrar sokaklarda dolaştık, kahve içtik, geç saate kadar zaman geçirdik.





     Gezdiğim sokaklardan ilginç yerler: Şu çikolata dükkanına bayıldım. Badem ezmesi meşhur sanırım burada. Badem ezmesini rengarenk şekillerde, çeşitli tatlarda sunuyorlar. Harika bir fikir olduğunu düşündüm. Edirne’nin meşhur badem ezmesi ne kadar sıradan geldi düşününce..




Restaurantlar, cafeler, mağazalar, hepsi de rengarenk. Cıvıl cıvıl, şık, yaratıcı, temiz..








    Yine tanıştığım bir mağaza sahibi, kendisi Yunan(Mykonos’lu). Çok tatlı bir insan. Kışın adada mağazaların kapalı olduğunu, kışı evde dizi izleyerek ve örgü örerek geçirdiğini söyledi. Biz mağazaya girdiğimizde internette Karadayı dizisini izliyordu.(Türkçe bilmemesine rağmen). Müzikleri hoşuna gidiyormuş :)


              Gemimize gece 1’de ulaştık. O kadar yorgundum ki, nasıl uyuduğumu bile hatırlamıyorum.
         Ertesi sabah geç kahvaltı vardı. Santorini Adası’na saat 1’de inecektik. Geç kahvaltımızı yaptık. Terasta kahvelerimizi içerken, gemi orkestramız harika bir konsere başladı. Çoğu yolcu henüz kalkmadığı için bu harika konseri kaçırdı. Ama gezinin en keyifli dakikaları arasındaydı. Mavilikler arasında bir yolculuk ve kaliteli müzik. Benim tatil anlayışım bu sanırım :)




      Gemimiz Santorini Adası’na yanaşmadığı için aktarma teknelerle geçtik adaya. Uzaktan bir dağın üzerinde bir yerleşim yeri görünüyor. Santorini ve çevresindeki minik adalar volkanik bir patlama sonucu oluşmuş. Bu adalara yerleşim nasıl kurulmuş çok merak ettim. O kadar dik ki, o kadar inşaat, malzeme nasıl taşınmış eski dönemlerde acaba? 

     Adanın yerleşim yerine ulaşmak için ya eşekleri ya da teleferiği tercih etmek gerekiyor. Biz elbette teleferiği tercih ettik. Hayvanların bu şekilde sömürülmeleri hiç hoş değil!
Teleferik yolculuğu çok hızlı ve güzeldi. (Biraz ürkmedim de değil doğrusu).


Merkeze çıktığımızda çok güzel bir manzara karşıladı bizi. Büyülendik resmen.

Başladık yürümeye merkezin manzaralı dar yollarından…

Sonra geri dönüp çarşı içini gezdik..


         Yemek yedikten sonra Oia Köyü’ne gitmek üzere otobüse bindik. Otobüsümüz çok hoştu. Hepsi turistlerden oluşuyordu. Ve bir dünya karmasıydı sanki. Zenci, Beyaz, Alman, Çinli, Türk, İsviçreli, Hindistanlı… 
Hepimiz bir bütünün parçasıyız aslında, bunu düşündüm yolculuk boyunca..

        Santorini evlilik adasıymış, romantik manzaralara sahip olduğundan çiftler burada evlenmeyi tercih ediyorlarmış. Bu nedenle pek çok gelin ve damat gördüm gezdiğim yerlerde..

             Oia Köyü çok şirin bir yer. Merkezin uzağında yer alıyor ama manzarası bir başka güzel.




 Sokakları, mağazaları çok şirin. Bakın şu kitapçıya, çok ilgimi çekti doğrusu..




Burası Kale denen yer. Evlenen çiftler buraya gelip bu kilitleri takıyorlar. Aşklarını ölümsüzleştirmek için sanırım(bu yorum bana ait, gerçek anlamını bilmiyorum)..


Sokaklar, evler, işte bir kilise.. Kiliselerin tepeleri mavi renk, bu nedenle ayırt edilebiliyor.


Burada yine bir kahve molası verdik. Biz sevdik bu Yunan Kahvesi’ni. Ülkemizdeki gibi koyu değil. Açık kahve ama tadını beğendik..

       Oia Köyü’ne doyduktan sonra gün batımını seyretmek için merkeze döndük. Adanın arka bölümünde yer alan volkanik patlamalar sonucu kumları siyah ve kırmızı renk olan plajları gezemedik maalesef. Yine zamanımız yetmedi. Gün batımı Santorini’de yaşanması gereken saatler. Bu nedenle günbatımı için klasik müzik çalan bir cafeyi tercih ettik. Franco Bar’s bizim için çok doğru bir tercih oldu. Şarap eşliğinde gün batımını seyretmek harikaydı.



           Hava yavaş yavaş karardı ve Santorini bambaşka bir havaya büründü. Işıklar yandı. Bir mücevher gibi parladı birden şehir..


         Adaya veda etme zamanı gelmişti. Değişik bir deneyim için merkezden aşağıya inişte bu sefer eşeklerin kullandığı yolu tercih ettik. Bu yolun yukarıdan görünüşü şöyle. Gün içinde pek çok insan çıkarken ya da inerken bu yolu yürüyerek kullanıyor. Biz de aşağıya bu yoldan indik. Yolda ara ara üstümüze gelen eşeklerle karşılaştık. Pisliklere basmamak için ve kayıp düşmemek için ayrı bir mücadele verdik. Değişik ve güzel bir deneyimdi bu da..(Yolun ve eşeklerin gündüz görünüşünü fotografladım)


        Gemimize dönük. Gemide her akşam ayrı bir program oluyor. Ama o kadar yorgundum ki hemen odaya girip uyudum.
           Ve Tatilimiz sona erdi. Perşembe sabahı Çeşme’ye indik. Kahvaltı sonrası gemiden ayrıldık. Gözümüz arkada kaldı, ayaklarımız geri geri gitti. Ama her şey çok güzeldi. Sevdik biz Yunanistan’ı..Yeni yolculuklar bizi çok beklemez umarım..
  



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder